AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu’nun 14 Mayıs-28 Mayıs 2023 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı ve 28. dönem milletvekili genel seçimi kapsamında görevlendirdiği Seçim Gözlem Heyeti’nin nihai raporu yayınlandı.
ANKA Haber’den Melis Yıldırım‘ın haberine göre 29 Eylül 2023 tarihinde yayınlanan rapordan öne çıkan bulgu, değerlendirme ve öneriler şöyle:
“YASAL ÇERÇEVE, DEMOKRATİK SEÇİMLERİN YÜRÜTÜLMESİ İÇİN ELVERİŞLİ BİR YASAL TEMEL OLUŞTURMAMAKTADIR”
“-Toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlükleri ile birlikte demokratik bir süreç için kilit öneme sahip yargı bağımsızlığına saygı gösterilmesi konusunda uzun süredir var olan endişeler devam etmektedir. AGİT Seçim Gözlem Heyeti’nin görüştüğü bazı sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucuları, AGİT taahhütlerine ve Avrupa Konseyi standartlarına aykırı olarak yetkililer tarafından sürekli baskı gördüklerini ve hedef alındıklarını bildirmişlerdir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin temel özgürlüklerin ihlal edildiğine dair çok sayıda kararı hâlâ ele alınmamıştır.
-Anayasa, kadın ve erkek eşitliğini öngörmektedir. Ancak kadınlar siyasette yeterince temsil edilmemektedir. Son seçimlerde Meclis’teki 600 üyeden 104’ü (yüzde 17) kadındır ve görevden ayrılan 17 bakandan sadece bir tanesi kadındır. Kadınlar belediye başkanlarının yüzde 3’ünü, köy muhtarlarının yüzde 2’sini ve yerel meclis üyelerinin yüzde 11’ini oluşturmaktadır. Türkiye, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden 2021 yılında çekilmiştir.
-Yasal çerçeve, demokratik seçimlerin yürütülmesi için elverişli bir yasal temel oluşturmamaktadır. Sıkıyönetim döneminde kabul edilen Anayasa, devletin korunmasına yönelik yasaklara odaklandığından ve bu haklara daha fazla sınırlamalar getiren mevzuata izin verdiğinden, demokratik seçimlerin temelini oluşturan oy kullanma hakkını ve örgütlenme, toplanma ve ifade özgürlüklerini yeterince güvence altına almamaktadır. Ayrıca, kanun yargının bağımsızlığını etkili bir şekilde güvence altına almamakta ve bu, görevdeki hâkimlerden oluşan seçim yönetim organlarının bağımsızlığını da etkilemektedir.
-Yasaya göre, depremler nedeniyle yerlerinden edilenler de dahil olmak üzere, yer değiştiren bireyler kalıcı ikametgahlarına dönerek oy kullanabilirler. Alternatif olarak, yer değiştirdikleri yerde kayıt yaptırarak yeni ikamet yerlerinde de oy kullanabilirler. Depremden etkilenen yaklaşık 2 milyon seçmenin adres değişikliğini ve oy kullanmasını kolaylaştırmak için yetkililer tarafından yeterli önlem alınmadı. AGİT Seçim Gözlem Heyeti’nin çok sayıdaki siyasi parti ve sivil toplumdan muhatabı, adres değişiklikleri için daha uzun bir süre tanınması, ücretsiz ulaşım ya da diğer önlemlerin depremlerden etkilenenlerin oy kullanmasını kolaylaştırabileceğini öne sürmüştür.
“GENÇLER PARLAMENTODA YETERİNCE TEMSİL EDİLEMEMİŞTİR”
-Kayıtlarda yer alan 126 siyasi partiden 36’sı YSK tarafından seçimlere katılmaya uygun bulunmuştur. Partiler seçim öncesi beş koalisyon kurmuştur. YSK, dört cumhurbaşkanı adayını ve 24 siyasi partiden bin 849 milletvekili aday listesini ve 151 bağımsız milletvekili adayını kaydetmiştir. Aday listeleri için herhangi bir cinsiyet kotası ya da yerleştirme şartı bulunmamaktadır ve sadece birkaç parti bu konuda bir iç politika uygulamıştır. 13 bin 37 milletvekili adayının yüzde 25’i kadındır. Aday listelerinin 327’sini (yüzde 18) kadınlar oluşturmuştur. 11 bağımsız kadın (yüzde 7) aday olmuştur. Cumhurbaşkanı adaylarından hiçbiri kadın değildir. Gençlerin aday olarak katılımına ilişkin veri bulunmamaktadır ve gençler, 30 yaşın altında sadece beş milletvekili dışında parlamentoda yeterince temsil edilmemiştir.
-Cinsiyet kotaları da dahil olmak üzere, kadın adayları teşvik etmek için geçici özel yasal tedbirlerin uygulanması düşünülebilir. Ayrıca, siyasi partiler, kadınların katılımının önündeki engelleri değerlendirmek ve cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılığı ele almak da dahil olmak üzere, kadınların partilerine daha fazla katılımını teşvik etmek için gönüllü tedbirler almayı düşünmelidir.
“VALİLERİN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ KISITLAMA YETKİSİNİ KULLANMASI, BAZI ŞEHİRLERDE KAMPANYALARI ETKİLEMİŞTİR”
-Seçmenlere siyasi alternatifler arasında gerçek bir seçim yapma imkânı sunulmuştur. Kampanya sürecinde, kimi kayda değer istisnalar dışında, temel özgürlüklere genel olarak saygı gösterilmiştir. HDP ve YSP temsilcileri, kampanya etkinliklerini ve destekçilerini hedef alan ve gözaltılar içeren yaygın bir baskı ve yıldırma ile karşı karşıya kalmışlardır. AGİT Seçim Gözlem Heyeti, depremlerin ardından ilan edilen olağanüstü halden kaynaklanan özgürlüklere yönelik herhangi bir kısıtlama gözlemlememiştir. Ancak, valilerin terörle mücadele amacıyla hak ve özgürlükleri kısıtlama yetkisini kullanması, ilk turda bazı şehirlerde kampanyaları etkilemiştir. Muhalefet partilerini, adaylarını ve destekçilerini hedef alan ifade özgürlüğüne yönelik bazı vakalar gözlemlenmiştir.
-Yetkililer, kampanya faaliyetlerinin sindirme ve cezalandırma korkusundan uzak ve temel özgürlüklere tam olarak saygı gösterilen bir ortamda yürütülmesini sağlamak için gerekli tedbirleri almalıdır.
-Kampanya dönemleri, ilk seçim gününden önce yaşanan bazı olaylarla birlikte, büyük ölçüde barışçıl geçmiştir. İlk turda adayların çoğu mitingler düzenleyerek, kullandıkları reklamlar ile, kapı kapı dolaşıp el ilanları dağıtarak etkili kampanyalar yürüttü. İkinci turda ise seçim kampanyası daha kısıtlıydı. Kampanya süreci oldukça kutuplaşmış ve karşılıklı olarak terörizm suçlamalarıyla sık sık kışkırtıcı bir tonda yürütülmüştür. Öne çıkan kampanya konuları arasında ekonomi, ulusal güvenlik ve deprem sonrası yeniden inşa çabaları yer aldı. Bazı üst düzey yetkililer LGBTİ topluluğuna ilişkin ayrımcı açıklamalarda bulunmuş ve bu topluluğu ana muhalefet ile ilişkilendirmiştir. İkinci turdaki kampanya döneminde, özellikle muhalefet tarafından göçmenlere ve Suriyeli mültecilere karşı sert söylemler kullanıldı ve sıklıkla bu kişilerin sınır dışı edilmesi çağrısında bulunuldu.
“YETKİLİLER, DEVLET VE PARTİ ARASINDA NET BİR AYRIM YAPILMASINI SAĞLAYACAK TEDBİRLER ALMALI”
-Mevzuat, resmi kampanya döneminde bazı kısıtlamalar getirse de, devlet ve yerel makam sahiplerinin idari kaynakları seçim amacıyla kötüye kullanmasını önleyecek yeterli güvencelerden yoksundur. Cumhurbaşkanı, diğer üst düzey kamu görevlileri ile aynı yasal kısıtlamalara açıkça tabi değildir. Her iki seçim döneminde de Cumhurbaşkanı resmi görevleri esnasında sık sık seçim kampanyası yürütmüştür. Çok sayıda altyapı projesinin açılışları da görevdeki bazı yetkililer tarafından kampanya için kullanılmıştır. Uluslararası iyi uygulamalara aykırı olarak, bu dönemde önemli sosyal yardım programları ilan edilmiş veya uygulanmıştır. Kampanya sırasında idari kaynakların kötüye kullanıldığına dair başka örnekler de gözlemlenmiştir. Bu uygulamalar, 1990 Kopenhag Belgesi’nin 5/4 paragrafına aykırı olarak, görevde olanlara haksız avantaj sağlamış ve parti ile devlet arasındaki çizgiyi bulanıklaştırmıştır.
-Eşitlikçi bir kampanya ortamının sağlanması için, idari kaynakların kötüye kullanımı da dahil olmak üzere tüm kampanya yasaklarının seçimlerin yapılmasından itibaren geçerli olmasının sağlanması ele alınabilir. Yasa, kampanya kurallarının tüm adaylara eşit şekilde uygulanmasını sağlamalı ve görevdeki cumhurbaşkanının haksız avantajlardan yararlanmaması gerektiğini düzenlemelidir. Yetkililer, idari kaynakların kötüye kullanımına karşı etkili bir yaptırım mekanizması da dahil olmak üzere, adayların makamlarının avantajlarını seçim amacıyla kullanmalarını önlemek için devlet ve parti arasında net bir ayrım yapılmasını sağlayacak tedbirler almalı ve kampanya ile ilgili tüm suçlar hakkında kapsamlı soruşturmalar yürüterek etkili bir kampanya denetimi yapmalıdır.
“BİRÇOK GAZETECİ VE MEDYA KURULUŞU, BASIN KARTLARININ ALINMASI SÜRECİNE İLİŞKİN ENDİŞELERİNİ DİLE GETİRMİŞTİR”
-Yasa gereği, düzenleyici kurul olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafsız yayıncılığı denetlemekle yükümlüdür. Ancak RTÜK seçim döneminde medya denetimi yapmamış, resmi şikayetlerin incelenmesinde tutarlılık göstermemiş ve re’sen harekete geçmekten kaçınmıştır. Atama mekanizması ve bunun sonucunda RTÜK’ün oluşumunda iktidar partilerinin adaylarının baskın olması, kurulun bağımsızlığını sağlamamaktadır. Uygulamada RTÜK, şikâyetlerin incelenmesinde seçici davranmış ve muhalefet yanlısı eleştirel medyaya ilişkin şikâyetleri orantısız bir şekilde ele almış ve bunların bir kısmı yaptırımla sonuçlanmıştır.
“İZLENEN YAYINCILARIN ÇOĞUNLUĞU ERDOĞAN’A AÇIK DESTEK VERMİŞTİR”
-AGİT Seçim Gözlem Heyeti’nin medya izleme sonuçları, yayın kuruluşlarının kampanyaya tarafsız bir şekilde yer verme ve adaylara eşit fırsatlar sunma konusundaki yasal yükümlülüklerini yerine getirmediğini göstermektedir. İzlenen yayıncıların çoğunluğu, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak yürüttüğü faaliyetler ile aday olarak yürüttüğü faaliyetleri birbirinden ayırmaksızın Erdoğan’a açık destek vermiştir. Ayrıca, yayıncıların çoğunluğu haberlerinde gerçek ve görüş arasındaki ayrımı sıklıkla bulanıklaştırmış ve haberleri destekledikleri aday lehine seçici bir şekilde sunmuştur.
-Tarafsızlık konusundaki anayasal güvencelere rağmen, kamu televizyon kanalları TRT-1 ve TRT Haber, Cumhur İttifakı ve Erdoğan’a açık destek vererek, siyasi içerikli yayınların toplamda yüzde 44 ve 45’ini, çoğunlukla olumlu bir tonda, Cumhur İttifakı ve Erdoğan’a ayırmıştır. Buna karşılık, Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu toplamda yüzde 28 ve yüzde 25, Emek ve Özgürlük İttifakı ise yüzde 7 ve yüzde 5 oranında yer bulmuş ve bunların tümü ağırlıklı olarak olumsuz tonda olmuştur. Erdoğan ikinci turda kampanya ile ilgili haberlerin yüzde 64’ü ve 73’ünde olumlu olarak yer almıştır. Kılıçdaroğlu ise yüzde 36 ve yüzde 27 oranında, büyük ölçüde olumsuz olarak yer almıştır.
-Vatandaşların tarafsız bilgiye erişimini kolaylaştırmak için, kamu yayıncılarının anayasal güvence altındaki bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yönetimin bağımsız ve şeffaf bir şekilde atanması, bağımsız bir yayın politikası ve etkin bir denetim ile güçlendirilmelidir. Uluslararası taahhütler doğrultusunda, kamu medyası tarafından bir adaya yönelik her türlü kayırmacı muamele, kamu fonlarının kötüye kullanımı olarak değerlendirilmelidir.”